17 Mayıs 2008 Cumartesi

9-17 Mayıs, Su Yücel'in Resim Sergisi'nden

Tuvalim Beden Bedenim Tuval Oldu

Kırmızılar, maviler, sarılar, yeşiller.
Velhasıl bütün renkler gözümün önünde.
Hepsi heyecanlı, hepsi neşeli, hepsi öfkeli, hepsi çılgın.
Bağırıp çağrışıyorlar: “Beni de, beni de, beni de koy resimlere” diyorlar.
Fırçam, tuvalim, ellerim titriyor...

Kırmızı öfkeli: “Al beni diyor” diyor. “Koy tuvalin ortasına etek olayım!”
Yeşil: “Çekil önümden...” diyor Kırmızıya, “Dünya alem tanır beni!”
Kırmızı: “Yakarım ortalığı, en çekici benim! Sen olsan olsan ot olursun!”
Kavgaya tutuşuyorlar...

Birden uzaklardan, Gümüşi bir klarnet sesi...
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz...
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz...

Dokuz sekizlik o kıvrak ritm susturuyor didişmesini diğer renklerin!
Hepsi, Gümüşi sesin rüzgarında kendilerinden geçiyorlar...

Siyah, uzaktan seyrediyor olup biteni gururlu gururlu...
O bir hindidir, kabarır durur. Üsten bakar heşeye, yanına almış da mavilerini...

Beyaz, herşeyi bırakıp uzaklaşmak istiyor...
“Bulut olayım!” diyor, “Koy beni gökyüzünün en derin ufuklarına!
Kimseyi görmek istemiyorum...”

Kesin bakalım! Yetti artık!
Yetti yıllardır başımın etini yediğiniz...

Susun! Ben doğurdum sizi! Tuvalim beden, bedenim tuval oldu!
Burada bu duyguları bekleyen benim!
Olgunlaşsın diye, bir düşünceye dönüşsün, resme aksın diye koşturan benim!

Tuvalim, fırçam ve ben bilemiyoruz, şimdi sessizlikte ne yapacağımızı?
Galiba bu durumda, en iyisi ya hep birlikte bir çığlık atmak ya da kendi kendime kalmak...

Aralarına girmeden ne mümkün ?

Sulukule’nin yıkılacağını duyduk. ”Ulaşılabilir Yaşam Derneği” ile birlikte 2006 yılı Haziran ayında boyalar, fırçalar ve kağıtlarla oraya gittim. Olayın benim açımdan önem taşıyan yanı, yakında kaybolacak olan “Sulukule’nin Sesi” idi...

Sabahın erken saatlerinde oraya vardığımızda, bütün semt henüz uykudaydı. Sonra horoz ötüşleri ve at arabası tekerleklerinini sesleriyle yavaş yavaş uyanmaya başladı. Kadınlar,çocuklar, delikanlılar etrafımızı sardılar...

Sulukule’nin yıkım kararıyla ilgili, hepsi bir ağızdan konuşmaya başladı. O kadar dalmışlardı ki : “Böyle bir ortamda resim çalışmalarına nasıl girişirim” diye lodoslu düşüncelere daldım. Ne ben onları tanıyordum, ne de onlar beni. Çok yabancı bir çalışmayı paylaşacaktık. ...

Kent semtlerindeki günlük hayatı resmetmelerini istiyordum. Romanlarda sözlü geleneğin gelişmiş olduğunu biliyordum. Geleceklerini canlı tutacak ve yeni kuşaklara aktaracak tek kaynak yaşlıların hafızalarıydı. Ben de Sulukule hayatını resimle kayda geçmek istedim.


Benim elimden gelen resim, onların elinden gelen de sanata duydukları saygı idi. Çalışmalar sırasında kendilerini o kadar resme verdiler ki : “Söz uçar gider, yazı ve resim kalır” dediler...

Ben çocukluğumdan beri romanları izlemişimdir. Onları ilk farkettiğimde yedi yaşındaydım.Kanlıca Körfezi’nde oturuyorduk. Beykoz’un Akbaba Mahallesi’nden gelip daha sıcak yerlere doğru yola çıkan, analı, babalı, çocuklu, köpekli, at arabalarıyla çocuk gözlemime yansıdılar. Ne garipti, hem neşe hem de hüzün vardı...

Bu arabaları daha sonraları de hep izledim. Romanları, Üsküdar’da ya da Beşiktaş’ta çiçek satarken görüyordum. İstanbul’un bu mekanlarını kim Romanlar kadar güzelleştirebilirdi ? Bu sessiz soru belleğimde hep büyüyüp durdu...

Yaklaşık iki yıldan beri Romanlar üzerine resim serisi yapıyorum. Tabii yine sessiz bir soru ile “Neden Romanlar ?” diye düşünüyorum...

Bence nedeni şu : Resim benim için “Biçim ve Renk” üstüne kurulmuştur. Fakat bir de fırça diye bir araç vardır. Ressamlar arasında, beğeni ifade etmek için “Fırçası sağlam” deyimini kullanmak gelenek olmuştur. Bu deyim “Duyguları fırçaya geçirebilmeyi “ tanımlar. Çünkü ressamlar, her an fırçayla bir duygudan bir duyguya geçerler...

Şimdi şöyle düşünüyorum : Romanlar da bu duygu fırtınasını çok yoğun yaşıyorlar. Ben galiba bu ressam deneyimini tam yaşamak için romanlar üzerine resim üretmeye başladım. Her bulduğum yerde onlarla birlikte olmaya çaba gösterdim. Edirne’ye bile gittim.

Mutluyum, onlarla bu hayatı paylaştığım için... Direniyorum onlarla beraber, yaşama alanlarını korumak için...

Su Yücel
Sulukule projesi