21 Mart 2008 Cuma

Başbakan'a

Başbakan Tayyip Erdoğan :

"Hedefimiz Eminönü İlçesi'nin Fatih'e katılırken düşündüğümüz bir incelik var. Eminönü 30 bin nüfus. Belediyeciliği bilen de bilmeyen de konuşuyor. Bunu Fatih'in içine katmak suretiyle daha güçlü, daha farklı bir Fatih meydana gelecek. Böylece Fatih içindeki bazı ucubelerden kurtulacak. Sulukule hakkında da çok şey konuşuldu. Bunu konuşanlar gidip de Sulukule'yi görmüş değildir. Şimdi yapılan projeye bakın, bunu görünce inanıyorum ki samimilerse 'tebrik ederiz' diyecekler. Sulukule'yi o ucube halinden kurtarıp, modern çağdaş ama tarihi bir yer haline getireceğiz. Atılan adım budur. Biz İstanbul sevdalısıyız, İstanbul'a aşığız. İstanbul Türkiye'nin vizyonu olan bir kenttir. Gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Şu anda İstanbul'a yapılan yatırımlar yerin altına yapılıyor. Bütün bu tüneller İstanbul'un ulaşımını daha da rahatlatalım diye açılıyor. Millet minareyi görür ama kuyuyu görmez. O bakımdan sıkıntı var. Bütün bu eserler bittiği zaman takdiri de yapılacaktır".

Sulukule Palatformu'ndan yanıt :

http://www.ntvmsnbc.com/news/439912.asp

Sayın Başbakan


Bizler hep Sulukule’deyiz... Sokaklarını, evlerini ve hatta içlerindeki hayatları tek tek biliriz...

Sulukule’yi görmemiş, oraya hiç gitmemis olanlar bizler degil, bu mahalledeki binlerce kisinin kaderi hakkında, fikirlerine hic basvurmadan karar vermis olanlardır Sayın Başbakan.

Şöyleki; Fatih Belediye Başkanı Sayın Mustafa Demir, Sulukule’ye sadece iki kez uğramıştır. Birincisi, seçim öncesiydi! Arabasıyla mahallede şöyle bir tur atmış, ve “tehlikeli” bir semt olduğunu düşünerek, arabadan inmek zahmetine bile girmemişti...

İkincisi ise, 9 Şubat 2008 günüydü. Yani projenin epey yol almasından sonra. AB-Türkiye Karma Parlamenterler Komisyonu Eşbaşkanı Sayın Joost Lagendijk’ın Sulukule Platformu’nun davetlisi olarak mahalleye geldiği gün. Bir baskın gibi gerçekleştirdiği bu ziyareti kısa kesip, mahalleyi terketmek zorunda kalmıştı.

Oysa, Sulukule “yenileme” projesine nedenlerini belirterek karşı çıkan bizler, ya zaten Sulukuleliyiz, ya da vaktini oradaki insanlara yararlı olmak için bizzat orada geçiren platform üyeleriyiz... Sivil toplum kuruluşları, mimar, sanat tarihçisi, şehir planlamacısı, gazeteci, öğrenci, sosyolog, tarihçi, öğretim görevlisi, hukukçu, yazar, sanatçı, müzisyen, esnaf, din adamı, işçi vs. vs yiz... Hepimiz, Sulukule’yi iyi tanıyan, iyi bilen, insanlarız... Mahallenin sokaklarında dolaşırken, “birileri” gibi korku duymaz, “tehlikeli” demeyiz...

“Orayı görmemişlerdir bile” dediğiniz bizler, defalarca Fatih Belediyesi ile görüşmelere oturmuş, somut önerilerde bulunmuş ve projenin, insanları ve tarihi kale alan, katılımcı, uluslararsı anlaşmalara uygun bir prosedürle oluşturulması için bizzat çaba harcamış kuruluşlar ve insanlarız. Bu konuda bilgilendirme eksikliği içinde ve hatta yanıltılma durumunda olduğunuzu düşünüyoruz.

Sulukule Platformu, meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, uzman kişilerin ve en önemlisi mahalle halkının içinde olacağı “çok ortaklı bir çalışma komitesi” oluştuma önerisini defalarca belediyeye sunmuş ve bu konuda bir protokol çalışması da yapmıştır. Nitekim bu öneri, kendileri tarafından da kabul görmüş, davetimiz üzerine de bizzat kendilerinin de katıldığı ortak toplantılar yapılmışıtır. Ayrıca, zaman zaman kendileri ziyaret edilerek projenin nasıl gercekleşmesi gerektiği konusunda görüşlerimiz kendilerine aktarılmıştır.

Size gösterilmiş olduğunu sandığımız ve gerek TBMM İnsan haklarını İnceleme Komisyon’unda, gerek Avrupa Parlamentosu’nda ve daha bir çok yerde ilgililere gösterdikleri videolu sunum içinde, platform üyelerinin yer alması bundandır Sayın Başbakan. Ama ne yazık ki, bu görüntüler sessiz olarak, sadece “bakın biz onların da fikrini aldık ve projeyi öyle oluşturduk” demek için göstermelik olarak kullanılmış, ama orada konuşulanlar, platformun öneri ve fikirleri hiç yansıtılmamış, kale alınmamış sonra da “somut hiç bir şey söylemiyorlar, iyi niyetli değiller, işbirliğine yanaşmıyorlar, sadece itiraz ediyorlar” şeklinde kulisler yürütülmüştür.
Bütün çabamızı yerel yöneticilerle “ortak bir komisyon halinde çalışmak” için harcadığımız halde, ısrarlarımızla gerçekleşebilen bir kaç toplantıdan sonra, köprüleri atan bizzat kendileri olmuştur. Bütün bunlar belgelerle sabittir Sayın Başbakan...

Sulukule’deki sefalete ve “ucubelik” e gelince, bunun burada yaşayanların değil, mahalle ile tek ilgileri yıkıp yok etmek olan yönetimlerin ayıbı olduğunu düşünüyoruz.
Bir zamanlar, zenginliğiyle ünlü bu semtin (Sepetçiler Kasrı’nın, Sulukuleli sepetçiler tarafindan III. Murat’a hediye olarak yaptırıldığı söylenir), giderek çökmesi, bizzat devlet eliyle gercekleştirilmiştir.

Yakın tarihte, devlet elinin buraya, sadece, evleri, işyerlerini yıkmak, insanların geçim kaynaklarını kurutmak, toplum içinde ayırımcılığa uğrayan bu insanları “esmer vatandaşlar” diye niteleyerek daha da dışlamak için uzandığını hatırlatmak istiyoruz.

Sulukule “ucubesi”, işyerlerinin yerle bir edilmesi, yaşam ekonomisinin yok edilmesi, insanların sokaklarda sürüklenerek hortumlarla dövülmesi, kadınların zührevi hastalıklara sevkedilmesi, müzik aletlerinin sokaklarda parçalanması ve çocukların bu şiddetin ortasında büyümeye mahkum edilmesi sayesinde yaratıldı Sayın Başbakan!

“Sulukule ucubesi”, kendinden menkul bir ucube değildir! Ne bu insanlar “ucube” doğmuştur, ne de mahalle “ucube” olarak tasarlanıp inşa edilmiştir. Mahallenin bu hale gelmesi bizzat yönetimlerin ayıbıdır ve bu “ayıp”lar silsilesine bir yenisi daha eklenmek üzeredir.

Bu ayıbın adı ranttır, bu ayıbın adı koca bir kültürü yok etmektir, bu ayıbın adı sürgündür...

Ve yine hatırlatmak isteriz ki Sayın Başbakan, bir “İstanbul sevdalısı” olarak, Sulukule’den sürmek istediğiniz bu insanlar, şehre “vize” ile girmesi gerektiğini düşündüğünüz insanlar (!) değil, herkesten çok İstanbullu olanlardır. Mahalledeki kökleri bin yıl öncesine dayanır. Memleketleri sorulduğunda, yanıtları, “Istanbul, Sulukeliyim”dir. Yani onların gidecek başka bir köyü, memleketi yoktur. Ellerinden çıkartmak zorunda bırakıldıkları tapuları da, ta Osmanlı’dan kalma tapulardır bir kısmının.

Biz mahalleliyiz, mahalledeyiz Sayın Başbakan. Sulukule’deki yoksul insanların ellerinden, yokluk içindeki evlerinin nasıl alındığını, yeni sahiplerinin kimler olduğunu biliriz. Bunu öğrenmek için, Fatih AKP ilçe örgütü içinde kimlerin niye istifa ettirildiğini araştırmanız; ilçe meclisinde projenin oylandığı oturumun tutanaklarını okumanız; bazı AKP’li üyelerin projeye niye red oyu verdiğini sormanız ve tabii yeni sahiplerin kimler olduğunu soruşturmanız yeterli olacaktır.

Sizden bütün istediğimiz bu Sayın Başbakan!

Ve size gerçekten teşekkür etmek isteriz ;

-Bu projenin bizzat burada halen yaşayan insanlar için yapıldığını, kimsenin göç etmek zorunda kalmayacağını, yenileme sırasında mahalle sakinlerinin geçici olarak bir yere taşınarak, inşaat bittiğinde herkesin yeniden buraya yerleştirileceğini;
-Borçlandırmanın sürgün yeri için değil, kendi arsaları üzerinde inşa edilecek evler için yapılacağını;
-Projenin, mahalle sakinlerinin ihtiyaçlarına göre katılımcı bir süreçle düzenleneceğini;
-Ardından gelecek sosyal ve ekonomik kalkındırma projeleriyle, mahallenin, kendi kültürünü daha da zenginleştirmesine fırsat vererek yaşatılacağını;
-Tarihsel dokunun korunacağını, otopark yapmak uğruna arkeolojik zenginliklerin yok edilmeyeceğini, uluslararası anlaşmalara uyumlu bir proje yapılacağını

Söylediğiniz zaman, size gerçekten gönülden teşekkür edeceğiz...

Kısaca, “Sulukule, Sulukuleliler için yenileniyor”, sizden duymak istediğimiz tek söz bu Sayın Başbakan...

Bizler Sulukule’ye gitmeye, orada olmaya devam edeceğiz ve şimdiye kadar defalarca belirttiğimiz ve kanıtladığımız gibi, sivil toplum kuruluşları olarak, katılımcı bir proje için işbirliğine hazır olduğumuzu bir kez daha duyuruyoruz.

Size yansıtılmayan bu bilgiler ışığında, durumu yeniden gözden geçireceğinize inanıyoruz Sayın Başbakan...

Saygılarımızla

Sulukule Platformu




Önemli ek bilgiler:

Sulukule, Romanların büyük göçten sonra ilk yerleştikleri ve bazılarının tekrar yola koyularak dünyaya dağıldıkları mekandır. Tarihte de adı Sulukule kapısı olarak anılan, beşinci sur kapısından şehre 1054 yılı dolaylarında girdikleri yazılır. Nitekim, dünyanin dört bir yanından Meksika’dan, Amerika’dan, Kanada’dan, Balkan ülkelerinden Romanlar, yaz aylarında bölgeyi ziyarete gelerek, bu kapının etrafında dolaşırlar ve bir gelenek olarak çevre halkına yağ dağıtırlar. Bunu öğrenmek ancak, bölgedeki zengin sözlü tarih kaynaklarına başvurmakla mümkündür.

Bin yılı aşkın bir süredir nesilden nesile aktarılan bu kültürün yok edilmesine izin vermeyiniz.Bu kültürün, Osmanlı döneminde, yok edilmek, sürülmek bir yana, tam aksine korunduğunu, saygın bir konumda olduğunu hatırlatmak isteriz. Fatih Sultan Mehmet, Bizans zamanında Balkanlara göç eden Romanları, zanaatlarını (demircilik, bakırcılık, el sanatları, müzik, sepetçilik vs) icra edip ülkeyi gelistirmeleri için tekrar Istanbul’a davet etmiş ve onları, bugün yok edilmek istenen mahalleye yerleştirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman ise, Osmanlı ordusu yanında savaşlara katılmak anlamına gelen Sancak’ı vermiştir.

Bu mahallenin, kimi dünya çapında, kimi ülke çapında çok saygın sanatçılar yetiştirdiğini bilmeyen yoktur. Müzik alanında Sulukule dünya çapında bir ekol olarak kabul edilmektedir ve dünyada biricik örnektir. Burada, nesilden nesile aktarılan ve Sulukuleli Romanların birarada yaşamaları sayesinde sürekli ve yeniden üretilen bu kültür, yıkılması değil, aksine koruma altına alınması gereken “somut olmayan bir kültür mirası”dır.

Tüm istediğimiz bu mirasın korunması, geliştirilmesine fırsat ve olanak sunularak dünya çapında örnek teşkil edecek şekilde yaşatılmasıdır. Ama içindeki gerçek sahipleriyle birlikte! Onları oralardan sürüp, sokaklara mahkum ederek, sonra da heykellerini dikip, “bir zamanlar burada Romanlar yaşardı” denilecek bir proje değil, “Işte bu kültürü biz böyle koruyoruz, bu insanlarımıza ve kültürlerine gerçekten önem veriyoruz” dedirtecek bir projeyle... Sulukule, gerçek sahipleriyle birlikte zaten yaşayan bir müzedir, tek gereken bu müzenin sakinleriyle birlikte iyileştirilmesi ve kalkındırılmasıdır... Işte o zaman bütün dünyaya örnek bir proje yaratılabilecektir...
Sayın Başbakan, bu cümleleri aynen yerel yönetilere de defalarca tekrarladık...

İlgi ve bilginize...

Sulukule Platformu

11 Mart 2008 Salı

Sulukule'li Çocuklarla

Sulukule'de ders zili de sustu

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=249251

Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisi olan Dilek Turan, okula devam etmeyen ya da hiç başlamamış çocuklara bir evin odasında gönüllü öğretmenlik yapıyor. Kentsel dönüşüm için evleri birer birer tarih olan Sulukule'deki yıkım ruhu çocukları da sardı. Çoğu okulu bırakan bu çocukların eğitimle tek bağı, üniversiteli Dilek ablaları...
YONCA CİNGÖZ (Arşivi)İSTANBUL - "Ya ben okuldayken evimizi yıkarlarsa?" Sulukule'nin yıkıma başlanan mahallelerinde çocuklar şu sıralar bu düşünceyi akıllarından çıkaramıyor. Kimi okulu bırakırken, kimi mahalle arkadaşlarıyla aynı okula düşme derdinde. Sulukule'de artık kentsel dönüşüm zili, okulunkini bastırıyor. Sulukule'de günlerini sokakta çalışarak geçenler bir yana, babalarının eli ekmek tutan, sıcak bir yuvası olan çocuklar bile artık 'okullu olmaya' pek istekli değil. Mahalleye her gün bir yıkık ev silueti daha ekleniyor, bölgedeki bunalım çocukları da etkiliyor. Hatice Sultan Mahallesi'nden 8-12 yaşlarında bir grup çocuk, Sulukule Platformu gönüllüsü 'Dilek abla'larıyla bir evin oturma odasında yaptıkları eğlenceli dersler sayesinde okula yeniden ısınmaya çalışıyor. Dilek Turan, Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Bölümü'nde yüksek lisans öğrencisi. Semte ilk kez bir dersi için çekim yapmaya uğramış, gide gele gönüllü öğretmenliğe başlamış. Gruptaki çocukların ileri yaşlarına karşın okuma-yazmaları, sayılarla araları pek iyi değil, çoğu en az bir kez sınıfta kalmış.
'Onlar Çingene, biz Roman' Turan, ders verdiklerinin ekonomik durumunun nispeten iyi olduğunu ve okula düzensiz de olsa gittiklerini söylüyor; esas amacıysa okulla hiç tanışmamış olanları gruba katabilmek. Semtte çocukların ilişkilerine yansıyan bir Çingene-Roman ayrımı göze çarpıyor. 'Çingene' olarak anılanlar, genellikle okul görmemiş, daha yoksul kesimin çocukları. Diğerlerince dışlanan bu çocuklar okullu çocuklarla arkadaşlık kuramıyor ve birçoğu bir süre sonra suç zincirinde yerini alıyor. Turan'ın öğrencilerinin çoğu da Çingene olarak anılmak istemiyor: "Okulda da bazıları bu yüzden, sizinle oynamayız diye dışlıyor ama Çingene değiliz biz. Çingeneler şalvar giyer, Adana'da, Urfa'da yaşar." Sınıf mevcudunu evleri gezerek artırdığını söyleyen Turan ise bu ayrıma karşı: "Daha önce hırsızlık, kapkaç yapmış bir öğrencim derse gelmeye başladı. Şimdi sınıfta en aktif, heveslilerden biri. Diğerleriyle de arkadaş oldu." Söz taşınmaya gelince, çocuklar hep bir ağızdan isyana başlıyor. Evlerinden kilometrelerce uzağa, TOKİ'nin Gaziosmanpaşa Taşoluk'taki apartmanlarına taşınan mahallelilere katılmak istemiyorlar: "Orası dağın başı. Kurtlar iniyormuş, çocuklar kaçırılıyormuş, ekmek bile kamyonla geliyormuş." 13 yaşındaki Coşkun henüz 4. sınıfı okuyor, 'olan biteni durdurmak için' mimar olmak istiyor. Sultan bir yıl kalmış, şimdi 3'te ama okulunu seviyor, 'hastalara deva olmak için' doktor olmayı düşlüyor. Remzi, 'son kararları verebilmek için' hâkim olacak, İsmail'in hayali polislik, Aysel'in kuaförlük. Sulukule Platformu Sözcüsü Hacer Foggo, yıkılan Roman mahallerinde yaklaşık 300 çocuğun okulundan olduğunu anlatıyor: "Küçükbakkalköy ve Kâğıthane Yahya Kemal'de 2006'daki yıkımlardan sonra, muhtarlar evleri yıkılan birçok aileye ikametgâh vermedi. Bu yüzden onlarca çocuk okula kayıt yaptıramadı. Aileleri başka mahallelerde ya da boş arazilerde barakalar kurdu, çocuklar okullarından uzaklaştı. Şimdi benzer durum Sulukule'de yaşanacak." Foggo 2008-2009 öğretim yılında Sulukuleli çocukların okuması için Milli Eğitim Bakanlığı'na çağrıda bulunuyor: "Kentsel dönüşüm kurbanı bu çocukları izleyip okullara yerleştirsinler." Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Suat Kolukırık'a göre, Sulukuleli çocukları okuldan uzaklaştıran ana unsurlar aşırı yoksulluk, eğitimsiz anne ve babaların çocuklarına okumanın gerekliliğini anlatamaması ve sosyal çevredeki rol modellerin eksikliği...

7 Mart 2008 Cuma

7 Mart, bugün evleri kırmızı renkle işaretlediler

Belediye görevlileri yıkılacak evlere kırmızı boya ile çarpı işaretleri koydular.Bu da yıkımların çok yakında hızlı ve sistematik bicimde başlayacağını gosteriyor.
Hacer Foggo


21 Şubat, Ankara Gazi Üniversitesi'nde sunum