31 Mayıs 2008 Cumartesi
28 Mayıs, Basbakanlık' tan gelen yazı ile harekete geçen Valilik İnsan Hakları Komisyonu Sulukule'de incelemelerde bulundu
Başbakanlıkın, İstanbul Valiliği'ni, Sulukule'de insan hakkı ihlali olup olmadığını araştırmakla görevlendirmesinden 1 ay sonra kurulan komisyon, çalışmalarına dün başladı. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen, CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Benan Baykal, Umut Çocuklarını Koruma Derneği Başkanı Yusuf Ahmet Kulca, İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Doç. Dr. Kadriye Bakıcı, Mimar Sinan Üniversitesi'nden Doç. Dr. Çağlayan Kovanlıkaya'dan oluşan komisyona bilgi veren Roman yurttaşlar, burada yaşamaktan vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi
http://www.turkishdailynews.com.tr/article.php?enewsid=105825
Situation in Sulukule scares human rights commission
Thursday, May 29, 2008
ISTANBUL – Turkish Daily News
The demolition of houses in Istanbul's Sulukule neighborhood as part of an urban transformation project should be stopped, the Sulukule branch of the Istanbul Governor's Office told the Turkish Daily News yesterday.
Following a visit to Sulukule yesterday, a committee of the branch came to the conclusion that urgent measures should be taken to protect the physical and psychological health of the Roma people and their children, who have been living in the neighborhood for centuries.
“The threat of new a demolition negatively affects the psychological situation of people. An explanation is needed to eliminate their worries concerning the future,” said Hüseyin Demirdizen from the Istanbul Chamber of Doctors, or İTO. Demirdizen is also a member of the committee.
Fixing the sewerage system of the neighborhood, which was damaged during the demolition of the houses, should be a priority, according to the committee. Removing the rubble in the area and covering the electricity line that was left open after the demolition have to be taken care of as soon as possible, the group said.
Preliminary investigation
“The results of the examination frightens me,” said Benan Baykal, a committee member from the opposition Republican People's Party (CHP). “Before getting an answer to the question whether there are human rights violations here, they should not start the destruction [of houses]. That is the first violation,” Baykal said.
Yesterday's visit is a preliminary investigation, said committee member Yusuf Ahmet Kulca in his statement to the media. It might take a month to complete the entire assessment of the situation, he said. The committee wants to meet with all the parties of the urban transformation project.
The Prime Ministry's Human Rights Commission last month called on the Istanbul Governor's Office to inspect allegations in the media that Sulukule residents are encountering serious economic and social problems, and especially children are negatively affected by the situation, as they were obliged to move from the neighborhood because of the urban transformation project in the area.
Selling houses to third parties
Roma people who have been urged to leave the area voiced their concerns and complaints to the committee. Among the major issues they pointed to was the sale of their property to third parties who pay more for their property than Fatih Municipality. They also complained that illiterate people here were urged to sign documents that they cannot understand.
“Everything looks fine on paper. But people living here say different things. There is a conflict here,” Kulca said. Another major problem in the region is that tenants in Sulukule were left on the streets as the houses they resided in were sold and then destructed by the municipality, members of the Roma community
Sulukule'de Hırsızları Kim Destekliyor?
Nihat KaradağRomanların kentsel dönüşüm nedeniyle büyük bölümünü boşalttığı Sulukule’de hırsızlık olayları fazlalaştı. Dükkanına giren hırsızları Emniyet Müdürlüğü ve Valiliğe şikayet eden esnaflar, buna rağmen hırsızlık olaylarının hız kesmediğini söylediler. 30 yıldır Sulukule’de bir kez bile hırsızlık yaşanmadığını söyleyen Arto Arman, kendilerinin bölgeyi terk etmeleri için, bazı mercilerin hırsızlık olaylarına göz yumuyor olabileceğini söyledi.Önceki gün duvarı delerek dükkanına giren hırsızların en hafifi 10, en ağırı ise 50 kilogram ağırlığında olan 50 adet krikoyu ve dükkanındaki tüm alet takımını çaldığını belirten hidrolik krikocusu Mehmet Bıçkıcı, zararının 25 bin YTL olduğunu söyledi. “30-35 senedir böyle bir hırsızlık görmedim” diyen Bıçkıcı, Sulukule’de ufak tefek olayların olduğunu, ancak bu kadar büyük bir hırsızlığın şimdiye kadar hiç gerçekleşmediğini vurguladı. Dükkanına giren hırsızların en az 4-5 kişi olduğunu tahmin ettiğini belirten Bıçkıcı, evlerini boşaltan Romanların ardından Sulukule’ye gelen kişilerin, evlerin cam, çerçeve, musluk ve demirlerini de çaldıklarını söyledi. “Ne zaman ki kentsel dönüşüm başladı, buralarda hırsızlık vakaları çoğaldı” diyen Bıçkıcı, polise ve kaymakamlığa gitmelerine rağmen hiçbir sonuç alamadıklarını anlattı. Toplam ağırlığı 1 tona varan krikoların nasıl olurda kimse görmeden çalınabildiğini soran Bıçkıcı, “Bu olaylar, tamamen belediyenin buraları boşlamasından kaynaklanıyor. Polis çağırıyoruz, ‘Gördün mü?’ diye soruyor. Görsem zaten engel olurum. Burada parmak izi yoktur diyip, araştırma bile yapmadan tutanak tutup gidiyorlar” şeklinde konuşurken, ne mal, ne de can güvenliklerinin kaldığını söyledi. ‘Eşim depresyona girdi’Mermerci dükkanı sahibi 78 yaşındaki Mustafa Yıldız, kentsel dönüşüm nedeniyle belediyenin kendilerini dükkanlarından çıkartmak istediğini, ancak kendilerine ödenecek olan paranın yeni bir dükkan açmaya yetmediği için çıkamadıklarını belirtti. Yıldız, kamu yararına hastane veya okul yapılacaksa, ceketini alıp dükkanından çıkabileceğini belirterek, hala TOKİ’nin Sulukule’ye ne inşaatını yapacağının belli olmadığını söyledi. Bazı kişilerin kentsel dönüşümle birlikte Sulukule’ye gelerek hırsızlık yaptıklarını belirten Yıldız, “Eşim felçli. Akşamları beni camiye göndermiyor. Evde yalnız kalırım da başıma bir şey gelir diye depresyona girdi” diyor. ‘Buradan gidelim diye göz yumuyorlar’Sulukule’de soyulan dükkanlardan birinin sahibi de oto makas dükkanı bulunan Arto Arman. Romanların Sulukule’den ayrılmasıyla birlikte, dükkanının arkasında boş bir arsa oluştuğunu belirten Arman, 2.5 metrelik duvardan atlayarak dükkanının arka bahçesine giren hırsızların, yaklaşık 2 ton ağırlığındaki 1.5-2 bin YTL’lik malı çaldığını söyledi. Hırsızlık yapanları bir kişihni bile görmemesinin garip olduğunu söyleyen Arman, bu kişilerin bir destekçisi olduğunu düşündüklerini söyledi. Arman, şöyle konuştu: “Çünkü iki sefer karakolda tutanak tutulmasına rağmen, yine bu kişileri buralarda görüyoruz. Bize ne tebligat yapıldı, ne de para verildi. Çevredeki evlerde yıkıldığı için çok mağdur durumdayız. Bu hırsızları görenlere bile saldırılıyor. Ancak hiçbir tedbir alınmıyor. 37 senedir burada oturuyorum, şu son 1 senedir olan hırsızlıktan bıktım. Biz buradan gidelim diye, bazı kişilerin bu insanlara göz yumduğunu düşünüyorum. Belki de bizi korkutmak amacıyla, bu hırsızlıkları başka birileri yaptırıyor.” (İstanbul/EVRENSEL, 17 Mayıs)
27 Mayıs 2008 Salı
İnsan Haklarına aykırı Sözleşmeler imzalatılıyor
25 Mayıs 2008 Pazar
20 Mayıs, Prof. Dr. Türkan Saylan ve ÇYDD temsilcilerinin ziyareti
İstanbul’un en eski semtlerinden Sulukule’de 1000 yıldan fazla bir süredir yaşayan Roman vatandaşlarımız.’’ Kentsel Dönüşüm Projesi’’ adı altında evlerinden, yaşantılarından ve kültürel kimliklerinin bir parçası haline gelen semtlerinden kopartılmak isteniyor. Oysa bu insanların toplumumuza zenginlik katan kültürleri,müzikleri,kısacası yaşantıları asla söndürülmemeli, aksine bütün renkleri ile yaşatılmaya çalışılmalı ve yaşam koşulları da iyileştirilmelidir.
Fransa, İspanya ve Romanya gibi ülkelerde de benzeri olan’’Roman Mahalleleri’’ gibi Roman vatandaşlarımıza has bir mahalle kurmak ya da var olan mahalleleri güzelleştirmek varken burayı yok etmek ve bu insanları yaşantılarından koparmak tam anlamıyla bir insan hakları ihlalidir.
Sulukule Halkına Destek
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan, Fatih Belediyesi'nin Sulukule'de "kentsel dönüşüm" adı altında başlattığı yıkımları eleştirerek, "Akşam yattım sabah kalktım bir projeyle bin yıllık kültürü yok edemezsiniz. Devletin görevi halkın yaşam koşullarını iyileştirmektir, eksikliklerini teşhir etmek değil" dedi.Saylan ve beraberindeki bir grup ÇYDD üyesi dün Sulukule'ye destek ziyaretinde bulundu. Halkın şikayetlerini dinleyen Saylan, Romanların, Türkiye'nin asıl unsurlarından olduğunu vurguladı. Saylan, "UNESCO'nun yardımıyla Fener ve Balat çevresinde uygulanan kentsel dönüşüm projesinde insanlar evlerinden atılmadı. Neden aynısı burada da yapılmıyor. İnsanları yaşamlarından koparmak tam anlamıyla bir insan hakkı ihlalidir" diye konuştu.
( cumhuriyet gazetesi, 21.05.2008)
19 Mayıs 2008 Pazartesi
İnsan Hakları Kurulu'nu, başbakanlık göreve çağırıyor
Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında evlerinden çıkmaları için zorlanan Sulukuleliler için Başbakanlık devreye girdi. Başbakanlık, İstanbul Valiliği'ne gönderdiği bir yazıyla Sulukule ile ilgili iddiaların ve mahallelilerin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların araştırılmasını istedi.
Başbakanlık, Sulukule'de "Kentsel Dönüşüm Projesi" kapsamında yer değiştirmeye zorlanan mahalle halkının karşı karşıya kaldığı ekonomik ve sosyal sorunların araştırılması için adım attı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına İstanbul Valiliği'ne bir yazı yazan Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Tahsin Fendoğlu, basın yayın organlarında Sulukule olarak adlandırılan ve 759 hak sahibi, 303 kiracı olmak üzere, aileleriyle beraber 3 bin 500 kişinin, ikamet ettiği Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleri'nde "Kentsel Dönüşüm Projesi" kapsamında yer değiştirmeye zorlandığı haberlerinin yer aldığını belirtti. Fendoğlu, yer değiştirme nedeniyle mahalle halkının çok ağır ekonomik ve sosyal koşullarla karşı karşıya kaldığı ve özellikle de çocukların bu durumdan olumsuz etkilendiği iddialarını anımsattı.
İNSAN HAKLARI KURULU KARARI ALINSIN- Konuyla ilgili olarak Fatih İlçe İnsan Hakları Kuruluna daha önce yazı yazdıklarını ancak Fatih Belediyesi'nin kendilerine bir yazı yazarak konunun İnsan Hakları Kurulu gündemine getirilmediğini ve kurul kararı almadıklarını belirttiklerini kaydeden Fendoğlu şöyle dedi: "İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş Görev ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmeliğin 18/g maddesi nazara alınarak, mahallinde temini mümkün bilgi ve belge olabileceğinden, haberde yer verilen iddialar ilgisi nedeniyle incelenmek üzere Kurulunuza gönderilmiştir. Konunun İl İnsan Hakları Kurulu gündemine alınmasını, gerekli inceleme ve araştırmanın kurulunuzca yapılmasını, insan hakları ihlali olup olmadığına kurulunuzca karar verilmesini, yapılan işlem hakkında da Başkanlığımıza bilgi verilmesini rica ederim.
" . (ANKA)
Avrupa Parlamentosu'ndan Basbakan'a mektup
Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan,
Yaklaşık bir yıldır İstanbul Sulukule’deki Romanlarla ilgili sürekli olarak bilgiler ve çeşitli raporlar almaktayız.
Dün, Bakanlar Kurulunuza bağlı İnsan Hakları Komisyonu’nun Sulukule’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak görevlendirildiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Bu vesileyle kararınızı memnuniyetle karşıladığımızı bildirir aşağıdaki konulara dikkat çekmek isteriz.
Öncelikle, İstanbul belediyesinin evlerin sistematik olarak yıkımını sürdürürken adil bir yöntem uygulama ve yeterli bedeli ödeme konusundaki anlayış eksikliğine dikkat çekmek isteriz. Yıkımlara başlamadan önce İstanbul belediyesi yerel Roman topluluğunu karar üretme ve Sulukule’de konut planlaması sürecine dahil etmemiştir. Üçüncü ve çok önemli kaygımız ise Sulukule’nin (Avrupa’daki Roman topluluğunun bir başka örneği olmayan tarihi kültür mirasının) yıkımının Romanlar için olduğu kadar geçmişten sayısız hazineye ev sahipliği yapan Türkiye için de bir kayıp olacağıdır.
Daha çok uluslararası nitelikteki bu konuyla ilgili olarak olumlu ve önlem alıcı bir tavır oluşturmanızı ve tarafların çıkarlarını gözetecek ortak bir çözüm bulmanızı bekleriz.
Saygılarımızla,
Els de Groen (Avrupa Parlamentosu Üyesi)
Cem Özdemir (Avrupa Parlamentosu Üyesi)
Gisela Kakkenbach (Avrupa Parlamentosu Üyesi)
18 Mayıs 2008 Pazar
Unesco Başkanı'nın açıklamaları
İSTANBUL - UNESCO Heyeti Başkanı Francesco Bandarin, Sulukule ve Sultanahmet Four Seasons Otel ile ilgili projelerin ‘onaylandığına’ ilişkin basında yer alan haberler üzerine bir açıklama yaptı. Bandarin, “Üzerinde hâlâ çalışılması gereken bir projeyi UNESCO’nun ‘onayladığı’ şeklinde açıklama yapılması uygun değildir” dedi. Bandarin’in ikinci düzeltmesi de şu oldu: Sultanahmet Four Seasons Otel alanında yapılmış yeni yapılar konusuna da “Kimi basın organlarında çıkan ‘onaylandı’ haberlerinin aksine UNESCO bu projeyi ‘onaylamamıştır.’”
YANLIŞ ANLAŞILAN İKİ KONUDA UYARI GELDİ
Anadolu Ajansı’na dün açıklama yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’dan Dünya Kültür Mirası heyetinin İstanbul’daki incelemelerinin ‘olumlu’ sonuçlandığını açıklamıştı. UNESCO heyetinin raporun “olumlu” çıkacağını söylediğini anlatan Topbaş, denetimin ardından Türkiye’de bu konuda çalışan görevlilerin üzerindeki “stresin de kalktığını” belirtmişti.Bugün açıklama yapan Bandarin, bu konuda bir yanlış anlaşılma olduğunu belirtti: “Halen Türkiye’de bulunduğum için, yaptığımız basın toplantısı ardından yerel ve ulusal basında yayınlananları izleme fırsatı buldum. Birçok yayının doğruluğunun farkında olmakla birlikte, yanlış anlaşıldığımı düşündüğüm iki temel konu hakkındaki düşüncelerimi yeniden açıklamak isterim.”
Bandarin’in açıklama metninin tamamı şöyle:Sayın Belediye BaşkanıSayın ValiÖncelikle, UNESCO Heyeti’ne İstanbul’da bulunduğu süre boyunca gösterdiğiniz sıcak ilgiden dolayı teşekkür ederim. Gerçekten, halen tartışılan birçok konu hakkında oldukça detaylı ve tam bilgi edinebildik. Tüm şeffaflığınızı ve içtenliğinizi, İstanbul’un mirasının etkin bir biçimde korunması adına gösterdiğiniz tüm çabalarınızı gönülden takdir ediyorum. Ayrıca, 2006 yılındaki UNESCO Heyeti ziyaretinde dile getirilen hassas konulardaki gelişmeyi görmekten de çok mutlu oldum. Özellikle, kentsel peyzajın korunması yönündeki kararlılığınızı ve Galataport ile Haydarpaşa projelerini iptal etme yönündeki kararınızı özellikle tebrik ediyorum. Ziyaretim boyunca basının da bize eşlik etmesi memnuniyet vericiydi. Umarım, UNESCO’nun misyonu hakkında net bir görüş ortaya koyabilmişizdir. Halen Türkiye’de bulunduğum için, yaptığımız basın toplantısı ardından yerel ve ulusal basında yayınlananları izleme fırsatı buldum. Birçok yayının doğruluğunun farkında olmakla birlikte, yanlış anlaşıldığımı düşündüğüm iki temel konu hakkındaki düşüncelerimi yeniden açıklamak isterim.
1. Sulukule Projesi hakkındaki tartışma sırasında; koruma kavramı ve sosyal ihtiyaçlar arasında bir dengenin bulunması gerektiğini net bir şekilde belirttim. UNESCO; bir kentin yalnızca anıtlar ve yapılardan oluşmadığını; kent içindeki toplulukların, tüm koruma süreci içerisinde temel bir rol oynadıklarını ve kentlilerin yaşamlarının iyileştirilmesinin kentsel korumanın önemli bir temel hedef olduğunu savunmaktadır.Bu nedenle, bir takım basın organlarının yayınladığı gibi, verimli bir şekilde dengelenmiş hale gelmesi için üzerinde hala çalışılması gereken bir projeyi, UNESCO’nun ‘onayladığı’ şeklinde açıklama yapılması uygun değildir. Demokratik ve katılımcı bir sürecin, bu alandaki tüm kararlarla beraber yürütülmesinde ısrarcıyız.
2. Sultanahmet Four Seasons Otel alanında inşa edilmiş yeni yapılar konusuna gelindiğinde, UNESCO’nun bu denli önemli arkeolojik SİT alanlarında ek yapılar inşa edilmesinin en iyi çözüm olduğunu düşünmediğini belirtmiştim. Ancak, ek yapıların tamamlanmış olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, yapıların boyutu itibariyle kent silüetini büyük oranda etkilemediği belirtilmiştir. Fakat hala, hem kentsel mirasa saygılı hem de otelin ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanabileceği farklı bir çözüm yolu izlenmiş olabilirdi ve olması da gerekirdi diye düşünüyorum. Bu nedenle, yine bu konuda da, kimi basın organlarında çıkan ‘onaylandı’ haberlerinin aksine UNESCO bu projeyi ‘onaylamamıştır.’ Yine bu konuda, bu arkeolojik SİT’in yakın zamanda kamuya açılacak olması hususunda memnuniyetlerimi ilettim.Umarım bu açıklama, olaylar karşısındaki duruşumuzu netleştirmiştir ve yine umarım ki aynı şeffaflık anlayışı ile olağanüstü şehrinizin korunması üzerine ortak çalışmalarımızı devam ettiririz. Daha önce de belirttiğim üzere, tarafımızca hazırlanacak nihai rapor, en son karar verici kurum olan Dünya Kültür Mirası Komitesi tarafından incelenecektir.Saygılarımla, Francesco Bandarin
14 Mayıs, ntvmsnbc
Topbaş, UNESCO heyetinin incelemelerine ilişkin Anadolu Ajansı’nın sorularını yanıtladı. “İstanbul’un kültürel kimliği ile UNESCO’nun listesinde olan saygın bir kent olduğunu, ancak geçmişten günümüze kadar kültürel değerlerin korunması noktasında bir çok hata yapıldığını” söyleyen Topbaş, kendisinin ise bir mimar ve sanat tarihçisi olarak doğru adımlar attığını anlattı.
BİZ MİMARIZ, ONA GÖRE ADIM ATARIZ
Bir mimar olan UNESCO Dünya Kültür Mirası Başkanı Francesco Bandarin ile bakış açılarında farklılık olmadığını, Bandarin’in “bir mimar meslektaşının belediye başkanlığı görevi yapmış olmasından dolayı memnuniyetini ifade ettiğini” anlatan Topbaş, “Bu benim için onur verici. Bu kentte tarihi değerlere karşı bir saygının söz konusu olduğunu, bu konuda taviz vermek istemeyen bir belediye başkanının olduğunun fark edilmesi, beni oldukça memnun etti” dedi.Bilgilendirmeler sonucunda çalışmalarının takdir ve beğeni topladığını ifade eden Topbaş, şöyle dedi: “Bu bilgiler doğrultusunda rapor hazırlayacaklar. Bu raporun bazı kimseler tarafından beklenen ve felaket bir sonuç yaratacak şekilde olmayacağını da görmüş olduk. Bir takım beklentileri olanlar vardı. Çok farklı yansımalar bekleyip, o farklı yansımalar, farklı kullanılacaktı. Bu çıkmadı, çıkmayacak da... Zaten bunu da biliyorduk. ‘Biz de mimarız’ deyince, bunu farklı değerlendirdiler. Bu ifadeyi kullanırken, ‘bu işi bilen birisiyiz. Adımlarımız buna göre atarız’ anlamında bunu söyledim. Ama bunu farklı yönden anlayanlar oldu. Demek ki biz haklıydık. Doğru iş yaptık, doğru iz bıraktık.”Topbaş, incelemelerin ardından heyet başkanı Bandarin’in kendisine, “Size güveniyoruz. Şu andaki yapmış olduğunuz çalışma gayet güzel. Çok ciddi ilerleme kaydetmişsiniz. Gelecek adına endişemiz yok. Paralel çalışacağız” dediğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:“Buradan olumsuz bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Şu anda benim gördüğüm, rapor olumlu çıkacak. Kendilerinin de ifadesi o. Basın toplantısında ısrarla üzerine gidilmesine rağmen, bilimsel bakan bir insan orada doğru olan ne ise onu söyledi. Bir eksikliğimiz olsa bunu da açık açık ifade ederdi. Biz zaten her türlü bilimsel eleştiriye açığız. İşi bilenler tarafından bize destek olunmasından da yanayız. İşi bilmeyenler farklı pencerelerden baktıkları için işi farklı noktalara taşıyorlar. Heyet şu anda şurasını özellikle yapın, şu noktaya girin, burayı özellikle yapın demedi. Bir nokta gösterilmedi.
”FOUR SEASONS’TA KIYAMET KOPTU AMA...
Kadir Topbaş, UNESCO Heyeti Başkanı Bandarin’in basın toplantısında Four Seasons ile ilgili “ortada bir vahamet görmediğini” ifade ettiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:“Bir gazetemizde bu pehlivan tefrikasına dönmüş idi. Kıyamet kopartıldı. Öyle bir vahamet görmediler. Ben de böyle bir vahamet görmedim. Kaldı ki, Büyükşehir Belediyesiyle ilgisi yok. Karar noktasında, icra noktada olmamasına rağmen bizi bile içine çekmeye çalıştılar. Dünyada örnekleri var. Bu alanların nasıl kullanıldığına ilişkin. O tarzda bir çalışma yapılıyor. Oradaki müsaadeler o boyutlarda. Tabii ki hassasiyet gösterilmesi gerekiyor.”Galaport projesinde de bir önceki UNESCO heyetine projeyi sorduğunda, bilmediklerini, sadece bahsedildiğini ifade ettiklerini anlatan Topbaş, orada da mevcut yapıların sadece cephelerinin giydirileceğini, farklı bir yapı yapılmayacağını, ancak kamuoyunun farklı oluşturulduğunu söyledi.
METRO KÖPRÜSÜ SÜLEYMANİYE’Yİ ETKİLEMEYECEK
Topbaş, metro için Haliç üzerinde yapılacak köprü projesinde de bir değişiklik olmadığını, sadece tasarıma ilişkin tatbikat projeleri yapılırken, taşıyıcı ayakların kalın kaçarak hantallaşmaması için bu kesitlere dikkat edildiğini söyledi.UNESCO heyeti ile de bu konuyu konuştuklarını ve hassasiyetlerini söylediklerini, onların da “güvenlerini” ifade ettiklerini belirten Topbaş, “Ortaya bu şehirde yüzyıllarca yaşayacak güzel bir eser çıksın. Yanlış bir şey çıksın istemiyoruz. Alternatif proje yok. Geçmişte 11 tane geldi. Hassasiyet göstereceğimizi ifade ettik. Orada binaları, gövdeyi, Süleymaniye Camisi’ni basacak, etkileyecek bir köprü olmasın istiyoruz. Sinan’a karşı saygısızlık yapamayız” diye konuştu.
TARİHE SAYGI DUYMASAK, DOZERLE BİR GECEDE YIKARDIK
Kadir Topbaş, atılan doğru adımların iyi niyet ve samimiyetlerini gösterdiğini, tarihi yarımada, sur çevresi ve Galata-Pera bölgesinde önemli çalışmalar yaptıklarını, bunun da devam edeceğini bildirdi. Metro çalışmaları kapsamında Yenikapı’daki arkeolojik kazıların büyük bir hassasiyetle sürdürüldüğünü hatırlatan Topbaş, “Eğer tarihe saygı duymamış olsaydık, geçmiş dönemlerde yapıldığı gibi bir gecede dozerlerle yok ederdik, kimse farkında bile olmazdı” dedi.Topbaş, Türkiye’de herkesin, bilmediği, ilgi alanında dahi olmayan konular üzerinde ahkam kestiğini ve ön yargılı infazlar yapıldığını savunarak, bunun yanlış olduğunu, işi bilen, politik olmayan, bilimsel bakabilen insanların yorum yapması gerektiğini ifade etti.
SULUKULE KÜLTÜRÜ SÜRECEK, DARBUKAYI ÇALSIN
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Sulukule olarak bilinen ve yenileme alanı olarak ilan edilen Hatice ve Neslişah Sultan mahallelerinde yapılacak çalışmaları bilmeden eleştiri yapılmasını da doğru bulmadığını söyledi.Orada yaşayan 1016 ailenin, bir odada iki aile, tuvaleti, banyosu, hatta mutfağı olmayan çok kötü şartlarda yaşadıklarını, bölgenin bir sur bandı olduğunu dile getirek, şunları kaydetti:“Sur bandında, bu tarihi çevrede siz bu kadar aileyi alacak kadar büyük yapılar yapamazsınız. Katlı binalar yapamıyorsunuz. Yapabileceğiniz şey koruma amaçlı imar planında öngörülen boyutta. Bu da 2-3 kat. Bunu yaptığınız zaman da oradaki barınabilecek aile sayısı 600-700’lere düşüyor. Aradaki farkı bir yerde konuşlandırmanız lazım. Bütün mesele bu. Ya ‘bu böyle gelmiş böyle gider. Kalsın’ diyeceksiniz. Aile nüfus artıkça odaları paylaşım artacak. Çocuğunu yıkadığında suyunu dışarı atacak. Ya da ‘medeni yaşam, sağlıklı yaşam lazım’ diyeceksiniz. Bu kadar nüfusu burada barındıramıyorsanız, bir kısmını başka bir yere taşıyacaksınız. Kalanlar da orada yaşamaya devam edecek. Bu insanlar gidip başka insanlar gelecek değil buraya. Heyet bu çalışmayı doğru buldu. Bu bir sosyal proje. Başka yöntem yok ki. Öneri ne. Bunu tenkit edenler neyi öneriyorlar. Desinler ki şöyle bir yöntem... Orada yaşayan insanlar kendi kültürünü devam ettirecek. Yine darbukasını çalacaksa çalsın. Kemanını çalacaksa çalsın. Kim kemanını darbukasını bıraksın diyor ki.”DENETİM BİTTİ, STRES KALKTITopbaş, UNESCO heyeti gelmeden önce üzerlerinde çok ciddi bir baskı kurmaya çalışıldığını ve yanlış bilgilendirmeler, manipülasyonlar sonucunda kendisinde de endişe oluştuğunu ifade ederek, şöyle konuştu:“Ben şuna bakıyordum. Bilimsel bir kuruluş, bilimsel bakarsa bunlar zaten problem değil. Tabii bilimsel bakıldığı için sorun çıkmadı. Yani onların beklediği sonuç çıkmadı. Ve rahatladık tabii ki. Bu baskının, bilime ve gerçek bilim adamlarına fazla tesir etmediğini gördüm. Bundan da çok memnunum. Sonuç olarak bir stres vardı. O stresin verdiği bir sıkıntı, çalışan arkadaşlarımızın özellikle ne kadar strese girdiklerini biliyorum. Kalktı üzerlerinden...”
17 Mayıs 2008 Cumartesi
9-17 Mayıs, Su Yücel'in Resim Sergisi'nden
Tuvalim Beden Bedenim Tuval Oldu
Kırmızılar, maviler, sarılar, yeşiller.
Velhasıl bütün renkler gözümün önünde.
Hepsi heyecanlı, hepsi neşeli, hepsi öfkeli, hepsi çılgın.
Bağırıp çağrışıyorlar: “Beni de, beni de, beni de koy resimlere” diyorlar.
Fırçam, tuvalim, ellerim titriyor...
Kırmızı öfkeli: “Al beni diyor” diyor. “Koy tuvalin ortasına etek olayım!”
Yeşil: “Çekil önümden...” diyor Kırmızıya, “Dünya alem tanır beni!”
Kırmızı: “Yakarım ortalığı, en çekici benim! Sen olsan olsan ot olursun!”
Kavgaya tutuşuyorlar...
Birden uzaklardan, Gümüşi bir klarnet sesi...
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz...
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz...
Dokuz sekizlik o kıvrak ritm susturuyor didişmesini diğer renklerin!
Hepsi, Gümüşi sesin rüzgarında kendilerinden geçiyorlar...
Siyah, uzaktan seyrediyor olup biteni gururlu gururlu...
O bir hindidir, kabarır durur. Üsten bakar heşeye, yanına almış da mavilerini...
Beyaz, herşeyi bırakıp uzaklaşmak istiyor...
“Bulut olayım!” diyor, “Koy beni gökyüzünün en derin ufuklarına!
Kimseyi görmek istemiyorum...”
Kesin bakalım! Yetti artık!
Yetti yıllardır başımın etini yediğiniz...
Susun! Ben doğurdum sizi! Tuvalim beden, bedenim tuval oldu!
Burada bu duyguları bekleyen benim!
Olgunlaşsın diye, bir düşünceye dönüşsün, resme aksın diye koşturan benim!
Tuvalim, fırçam ve ben bilemiyoruz, şimdi sessizlikte ne yapacağımızı?
Galiba bu durumda, en iyisi ya hep birlikte bir çığlık atmak ya da kendi kendime kalmak...
Aralarına girmeden ne mümkün ?
Sulukule’nin yıkılacağını duyduk. ”Ulaşılabilir Yaşam Derneği” ile birlikte 2006 yılı Haziran ayında boyalar, fırçalar ve kağıtlarla oraya gittim. Olayın benim açımdan önem taşıyan yanı, yakında kaybolacak olan “Sulukule’nin Sesi” idi...
Sabahın erken saatlerinde oraya vardığımızda, bütün semt henüz uykudaydı. Sonra horoz ötüşleri ve at arabası tekerleklerinini sesleriyle yavaş yavaş uyanmaya başladı. Kadınlar,çocuklar, delikanlılar etrafımızı sardılar...
Sulukule’nin yıkım kararıyla ilgili, hepsi bir ağızdan konuşmaya başladı. O kadar dalmışlardı ki : “Böyle bir ortamda resim çalışmalarına nasıl girişirim” diye lodoslu düşüncelere daldım. Ne ben onları tanıyordum, ne de onlar beni. Çok yabancı bir çalışmayı paylaşacaktık. ...
Kent semtlerindeki günlük hayatı resmetmelerini istiyordum. Romanlarda sözlü geleneğin gelişmiş olduğunu biliyordum. Geleceklerini canlı tutacak ve yeni kuşaklara aktaracak tek kaynak yaşlıların hafızalarıydı. Ben de Sulukule hayatını resimle kayda geçmek istedim.
Benim elimden gelen resim, onların elinden gelen de sanata duydukları saygı idi. Çalışmalar sırasında kendilerini o kadar resme verdiler ki : “Söz uçar gider, yazı ve resim kalır” dediler...
Ben çocukluğumdan beri romanları izlemişimdir. Onları ilk farkettiğimde yedi yaşındaydım.Kanlıca Körfezi’nde oturuyorduk. Beykoz’un Akbaba Mahallesi’nden gelip daha sıcak yerlere doğru yola çıkan, analı, babalı, çocuklu, köpekli, at arabalarıyla çocuk gözlemime yansıdılar. Ne garipti, hem neşe hem de hüzün vardı...
Bu arabaları daha sonraları de hep izledim. Romanları, Üsküdar’da ya da Beşiktaş’ta çiçek satarken görüyordum. İstanbul’un bu mekanlarını kim Romanlar kadar güzelleştirebilirdi ? Bu sessiz soru belleğimde hep büyüyüp durdu...
Yaklaşık iki yıldan beri Romanlar üzerine resim serisi yapıyorum. Tabii yine sessiz bir soru ile “Neden Romanlar ?” diye düşünüyorum...
Bence nedeni şu : Resim benim için “Biçim ve Renk” üstüne kurulmuştur. Fakat bir de fırça diye bir araç vardır. Ressamlar arasında, beğeni ifade etmek için “Fırçası sağlam” deyimini kullanmak gelenek olmuştur. Bu deyim “Duyguları fırçaya geçirebilmeyi “ tanımlar. Çünkü ressamlar, her an fırçayla bir duygudan bir duyguya geçerler...
Şimdi şöyle düşünüyorum : Romanlar da bu duygu fırtınasını çok yoğun yaşıyorlar. Ben galiba bu ressam deneyimini tam yaşamak için romanlar üzerine resim üretmeye başladım. Her bulduğum yerde onlarla birlikte olmaya çaba gösterdim. Edirne’ye bile gittim.
Mutluyum, onlarla bu hayatı paylaştığım için... Direniyorum onlarla beraber, yaşama alanlarını korumak için...
Su Yücel
Sulukule projesi
16 Mayıs 2008 Cuma
10 Mayıs 'ta Radikal'in Yorum sayfasında Mustafa Çiftçi'nin yazısına Platformun yanıtı
10/05/2008
Sayın Koordinatör’e göre, bölgede mevcut hane sayısı kadar hane üretilecek olması, hiçbir ailenin başka bir yere gönderilmediğinin açık delili. Hayır değil, çünkü mahallede mülkiyet çoktan el değiştirdi bile! Bunu belirtmeden ‘Yeni yapılacak konutlar, mülk sahiplerine verilecek’ demek nasıl bir pişkinlik!
“Marjinal bir grubun abartması”, “Sulukule’de esmer vatandaşlar yaşıyor ve bunlar kötü şeyler yapıyor” dediler, olmadı. “Sosyal proje, romantik proje ” dediler, yine olmadı! “Bu insanlar doğuştan fuhuşa meyilli” dediler, olmadı olmadı!... Bunlar, sırasıyla, Kültür Bakanı’ndan, TOKİ Başkanı’na, Fatih Belediye Başkanı’ndan, Fatih İlçe Meclisi’nin AKP li bir üyesine kadar, devlet erkânından Sulukule hakkında vecizeler... Sonunda en bir erkân devreye girdi ve Sulukule için “ucube” deyiverdi!... Ama yine de ne kamuoyu vicdanını, ne medyayı, ne yerli ve yabancı STK’ları, uzmanları, aydınları ikna edemediler. Hele hele, uluslararası anlaşmalar ve konvansiyonlarla bağlı bulunduğumuz kuruluşları hiç!... UNESCO1; BM İnsan Hakları Konseyi (Mayıs 2007 Raporu); AB (İlerleme Raporu Kasım 2007); AGİT-ABD Helsinki Komisyonu’nun Başbakan’a mektubu2, son olarak da, Avrupa Parlamentosu üyelerinden Başbakan’a mektup (6 Mayıs 2008) bunun kanıtı... Ama bu tokat belgeler yetmemiş olacak ki, son olarak, Fatih Yenileme Projeleri Koordinatörü Mustafa Çiftçi, Sulukule Platformu’nu, kamuoyunu yanlış bilgilendiren ve dezenformasyon üreten küçük bir grup olarak suçladı. (Radikal Iki 4 Mayıs3) Proje ve mahalle ile ilgili yazdıklarına yanıt vermeden önce, dezenformasyon konusunda birkaç sorumuz olacak kendisine: Sulukule Platformu, yani gerçekten küçük olan bu grup, nasıl oluyor da AKP Fatih ilçesinde rant ve yolsuzluk yüzünden çatlaklara, istifalara neden olabiliyor? Bunu bilmek için haberleri geçiniz, ilçe meclis tutanaklarını okumak yeterli.(3) Ve daha da önemlisi, bu nasıl bir gruptur ki, küçücük haliyle, hadi yerli kuruluş ve kişileri saymayalım, AB, ABD, BM, UNESCO ve OECD gibi kuruluşları, devletleri ve hatta devletler topluluklarını dezenformasyon ile yanıltabiliyor? Yanıtlayalım hemen: Çünkü, bu küçük grup haklı bir mücadele veriyor, mevcut durumu ve gerçekleri açıklamaktan başka bir şey yapmıyor. Yukarıda saydığımız uluslararası raporlar da, medyada yer alan haberler de, bu gerçekleri gören, yerinde inceleyen insanlar tarafından yazılıyor. Bu saygın kuruluşların hangisi, veya hangi medya mensubu sadece bizim “yanlış bilgilendirme”miz üzerine koskoca raporlar, haberler yazmayı göze alır? Kaldı ki bütün adı geçenler, belediyenin projeksiyonlu, şık sunumlarını da dinliyor, sizinle görüşmeler yapıyor. Neden, tüm imkânlarınıza, davetlerinize rağmen belediye onları inandıramıyor da, biz bir çay, bir de mahallenin “yağlı”sıyla herkesi ikna edebiliyoruz? Hiç kendinize dönüp düşünme gereği hissetmediniz mi? Ama aklınızın sadece dezenformasyona çalışması tesadüf değil tabii, bu çok iyi bildiğimiz yöntemlerinizden sadece bir tanesi. Örneğin, platform üyelerinin veya başka STK temsilcilerinin sizinle bir araya gelip, aklın yoluna çekmek için uğraş verdiği toplantılar, tarafınızdan kaydediliyor ve bir gün bakıyoruz ki bunlar, sunumlarınızda, hatta TBMM’de konuyla ilgili inceleme yapan kurullarda bile, “Bakın, bunların görüşünü de aldık” demek için kullanılıyor. Hadi bizi kenara bırakın, aynı şeyi Joost Lagendijk, Tony Gatlif gibi ünlü isimlere yapıp, “Projemizi çok beğendiler” diyerek şapkalarını uçurttuğunuzda, hiç mi bu kişilerin gerçekte ne dediğinin tüm basında yer alacağını düşünmediniz? OECD’nin dezenformasyonu “Fatih ve Beyoğlu ilçelerinin kentsel yenilenme, barınma ve kentsel gelişim hedeflerinin entegrasyonunu sağlayacak ve düşük gelirli semt sakinlerini koruyacak kapsamlı bir hukuki ve finansal çerçeveden genel anlamda yoksun olduğu açıkça görünmektedir. ” Bu “dezenformasyon” Sulukule Platformuna ait değil! İstanbul Büyükşehir Belediyesinin mart ayında kamuoyuna açıkladığı, OECD tarafından 200 yerli ve yabancı uzmana hazırlatılan 267 sayfalık “İstanbul Metropoliten Alan Çalışması Raporu”nun 171. sayfasında yer alıyor. İBB’nin OECD’ye hazırlattığı rapor, şöyle devam ediyor: “Her ne kadar Fatih Belediyesi farklı önerilere de açık olduğunu ilan etmişse de görüşme prosedürü son derece katıdır (yalnızca mal sahiplerini kapsamaktadır) ve etkin bir sivil toplum katılımını olanaklı kılamayacak kadar karmaşıktır. Oysa mahalle sahipleri gerekli bilgilerden ve mali kaynaklardan yoksundur, ayıracak zamanları da yoktur. Bir diğer sakınca da bireyleri ve aileleri tarihi yarımadayı terk etmeye zorlayan yetkililerin bazı yerel grupların oluşturduğu tarihsel ve sosyal ağları (network) yok saymasıdır. ” Platform tam üç senedir size aynı şeyi söyledi durdu. Doğrusunun nasıl yapılabileceğini belki anlarsınız diye, sizi bir araya getirmediğimiz uzman kalmadı. Ama siz hep en doğrusunu bildiniz. Bakın OECD “dezenformasyon”a nasıl devam ediyor: “Toplumsal ağların koparılmasının yol açtığı maddi olmayan/görünmeyen maliyetler yerel yetkililer tarafından hesaba katılmamakta ve mağduriyete daha açık olan mahalle kesimlerinin mali zararlarını tazmin etmeye yönelik programlar aracılığıyla takibe alınmamaktadır. ” Demek istiyor ki, mahalle içi yaşamda sosyal dayanışma ağlarını sorumsuzca parçalamak, ileride bütün kentlilerin başına daha büyük maliyetler getirecek sonuçlara yol açar. Sayın belediye başkanları ve Sayın Koordinatör, OECD’ye 267 sayfa rapor hazırlatmak güzel de, içinde ne yazdığını okuyup anlamazsanız , dersler çıkarıp uygulamazsanız ne işe yarar? Kelime oyunu pişkinliği Sayın Koordinatör’e göre, bölgede mevcut hane sayısı kadar hane üretilecek olması, hiçbir ailenin başka bir yere gönderilmediğinin açık delili. Hayır değil, çünkü mahallede mülkiyet çoktan el değiştirdi bile! Bunu belirtmeden “yeni yapılacak konutlar, mülk sahiplerine verilecek” demek nasıl bir pişkinlik! Tabii ki evler mülk sahiplerine verilecek, ama hangi sahiplere, mesele bu! Belediye, Sulukuleli mülk sahiplerine ölümü gösterdi, onlar da mecburen sıtmaya razı oldular. Seçenekler şunlardı: 1) Evini belediyeye m2’si 500 YTL’den satmak. Bu seçenek hemen elendi, çünkü kamulaştırma bedeli çok düşüktü. Yenileme alanının hemen bir alt sokağında bu fiyat 6 bin YTL idi. Tabii ki mülk sahipleri evlerinin neredeyse bedavaya kapatılmasına yanaşmadı. Fatih İlçe Meclisi’nin AKP’li üyeleri bile ‘bedava’ sözcüğünü telafuz ettiler, tutanaklarla sabittir. 2) Belediye projesinden ev edinmek. Mülk sahibinin mevcut evine biçilen bedel, proje evi bedelinden düşülecek, kalan miktar 15 yıllık taksitlere bölünecekti. Sulukuleliler, kendi evlerine yeniden sahip olmak için binlerce liralık borç yükünün altına sokuluyordu. Nasıl olsa çok yoksul oldukları ve bunu göze alamayıp gidecekleri biliniyordu. Bu iki seçenek arasında sıkıştırılan, yüzlerce yıllık tapulara sahip Sulukuleliler, “acele kamulaştırma” kararı ile ölüm fermanını aldılar. Çünkü kamulaştırma bedelinin düşüklüğü bir yana, bedel, beş seneye bölünen eşit yıllık taksitler halinde ödenecekti. O halde sıtmaya razı olmaktan başka çare kalmamıştı. Peki sıtma neydi? 3) Evini üçüncü şahıslara (rantçılara) satmak. Sulukuleliler evlerini mecburen belediyeden daha yüksek fiyat veren üçüncü şahıslara sattılar. Kamulaştırma tehdidiyle mülkiyetin el değistirmesini sağlayan, hatta bizzat organize eden belediye, tapulara şerh de koydurmayarak yasadışı bir şekilde ratçıların işini kolaylaştırdı. Evler, kapış kapış AKP’ler tarafından satın alındı. Yani artık, yeni yapılacak evlerin sahipleri Sulukuleliler değil, mevcut evleri ucuza kapatması sağlanan rantçılar olacak. Şeffaflık dezenformasyonun panzehiridir, Sayın Koordinatör. “Yüzde 82’si ile anlaştık” dediğiniz mülk sahiplerinin isimlerini açıklamaya var mısınız? Böylece kimin Sulukuleli, kimin rantçı olduğu ortaya çıkar ve anlaştık dediklerinizin bizzat ev almalarına aracılık ettiğiniz kişiler olduğu görülür değil mi? Kiracılar Fatih Belediyesi bölgede sosyal doku analizi yapmıştır deniyor. Ne var ki, veriler içinde, mahallenin gelir düzeyinden tek bir söz bile edilmiyor. Sulukule Platformu bilimsel bir anketle belediyenin merak etmediği bu hususu araştırdı ve şu sonuçlara ulaştı:
Mahallede aylık geliri 1000 YTL’nin üstünde olan hanelerin oranı sadece yüzde 17’dir.
Mahallenin yüzde 45’inin aylık geliri 500 YTL’nin altındadır.
yüzde25’inin ise aylık geliri 300 YTL’nin altındadır.
Kısacası Sayın Koordinatör, neredeyse yüzde 80’i yoksul değil aç olan insanların yaşadığı bir mahalleden söz ediyoruz. Çok cazip sandığınız ödeme koşullarınız, bu insanlar için felaket demek. Madem niyetiniz “soylulaştırma” değil, neden modelinizi kurarken, bu yoksulluğu dikkate almadınız? Nitekim, kiracılara tanınan ev hakkı için müracaat etmeye teşebbüs dahi etmemiş, yoksulluktan kırılan 100 civarında aile mevcuttur. Bu aileler yıkımları sürdürdüğünüzde sokakta kalacaklar. Taşoluk’a sürdükleriniz ise, en fazla altı ay içinde taksitleri ödeyemeyerek aynı duruma düşecekler. Açıklar mısınız Sayın Koordinatör, Taşoluk evleri için banka ile sözleşme imzalayan kaç kiracı var? “Kiracıların tamamıyla anlaşma yapıldığını” ileri sürüyorsunuz. Anlaşma dediğiniz, sadece kapı numaralarının göstermelik olarak belirlendiği göbek atmalı çekiliş olmasın sakın? Kiracıların, bankaya gittiklerinde talep edilen 1000 YTL civarındaki damga pulu vergisini bile ödeyemedikleri için geri döndüklerini biliyor musunuz? Bunu ödeyemeyenler, nasıl 15 yıl taksit ödeyecek? İlgilenirseniz küçük bir not size: Çekilişte göbek attırarak, fotoğrafını tüm medyaya dağıttığınız ve yazınızın altında da kullandığınız 80 yaşındaki teyze, mahallenin yardımıyla yaşıyor. Tabii ki, bedava sandığı için sevinç içinde kurasını çektiği eve asla gidemeyecek. Bu “dezenformasyon”u da yerinde incelemek ister misiniz? Sosyal ‘ayak’ oyunu Platformun bölgeyi yerel kültüre dayanarak geliştirme önerisini ironik bulmuşsunuz. Oysa asıl ironik olan, projenin başlamasından üç yıl sonra, insanların mesleki eğitimsiz ve işsiz olduğunu fark etmeniz ve nihayet 50 kadın için dikiş kursu başlatmış olmanızdır. Projede gözardı edilmediğini iddia ettiğiniz ama başlangıçta sözünü bile ettirmeyip “ayak olsun” diye kabul ettiğiniz kültür merkezine gelince, bütün bunlar mahalleyi gerçek sahiplerinden arındırdıktan sonra ne işe yarayacak? Yeni sahipler, Roman müziği eğitimini, dikiş kursunu ne yapsın? İronik olan bu değil mi? Sayın Koordinatör, projenin sosyal ayağının bunca gecikmesini, muhaliflerin yapıcı katkı sunmamasına bağlamış. Sosyal ayaktan ne anladığınızı kamuoyuna yeri gelmişken açıklamakta fayda var. Katılımcı ve çok ortaklı bir proje için çaba sarf ettiğimiz toplantılarda, açıkça Taşoluk’a süreceğiniz insanlar için bizden sosyal projeler üretmemizi istemiştiniz. Biz de Platform olarak, sonradan durumu düzeltilmesi gerekecek mağdurlar yaratmayan bir proje geliştirmek gereğini vurgulamıştık. İşte, insanları mağdur eden “mevcut projeyi yok sayan bir protokolü dayatmamız” bundandı. İmzanızı koysaydınız eğer, STK’lar, odalar ve üniversitelerle birlikte, dünyaya örnek bir projeyi uygulama fırsatını yakalayacaktınız. “Kimseyi mağdur etmeyecek ve dışarıda bırakmayacak bir anlayışla çalışılıyor” diyorsunuz ama, tüm ortak çaba önerilerini, her türlü katılımı dışladınız, hem de mağduriyet yaratacağını inkâr edemediğiniz, mevcut projenizi dayatmak için. O günkü kamera kayıtlarınız şahidimizdir. “Projenin sosyal ayağı bugün hâlâ samimi katkılara açıktır” diyorsunuz, doğrudur ama samimi değil. Çünkü projenizin yol açtığı insanlık suçları ortaya çıktıkça her zamankinden daha çok, suç ortaklarına, mağduriyetleri örtbas edecek saf gönüllülere, paravan olacak sivil girişimlere ihtiyacınız var. Çünkü, hâlâ aynı projede ısrar ediyor, Sulukule’yi yaşatacağız diyemiyorsunuz. Projenizin yok edeceği somut tarih, yeraltı otoparkınızın sileceği üç imparatorluğun kalıntıları, yıkacağınız somut olmayan kültürel miras, bunlara bu sayfada yerimiz yok ama bugünlerde kamuoyuna sunacağımız raporlar herkes için aydınlatıcı olacaktır. Son olarak, küçük ama mahalle için hayati bir rica size: Belediyeniz, şevkle yıktığı evlerin molozlarını bir zahmet kaldırabilir mi? Bu konuda dilekçemizi görmüşsünüzdür belki. Geçen hafta yedi yaşındaki Sezgin May, yıkıntılardan bir beton parçası düşmesi nedeniyle yaralandı. Yüzük parmağı koptu ve iki ameliyat geçirdi. Elini tekrar kullanıp kullanamayacağı meçhul. Molozları kaldırmak için de “yapıcı katkımızı” mı bekliyorsunuz, yoksa can kaybı olmasını mı?
1- Metchild Rossler, UNESCO Dünya Mirası Merkezi, Avrupa ve Kuzey Amerika Bölüm Başkanı, NTV’ye açıklaması, 30 Ocak 2008 2-ABD Kongre üyelerinin imzasını taşıyan 4 Nisan 2008, Başbakan’a mektup ve 7 Nisan 2008, Uluslarası Roman Günü için tüm dünyaya açıklama) 3- Radikal İki, Hacer Foggo’nun yazısı, 13 Ocak 2008 Sulukule Platformu
15 Mayıs 2008 Perşembe
4 mayıs pazar, Fatih Belediyesi Yenileme Projeleri Koordinatörü Mustafa Çiftçi'nin Radikal 2'de yayınlanan yazısı
TOKİ'nin ev verdiği Sulukuleliler sevinçten oynuyor.'Sulukule Projesi' hakkındaki tartışmalar sürüyor. Fatih Belediyesi'nden gelen ve eleştirilen projeyi savunan bir yazıyı yayınlıyoruz
04/05/2008
MUSTAFA ÇİFTÇİ (Arşivi)Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri Yenileme Projesi, medyamızda çoğunlukla projeye muhalefet eden küçük bir grubun kamuoyunu yanlış bilgilendiren yorumlarıyla gündeme geliyor. Fatih Belediyesi olarak, bu eleştirilere, üniversitelerde, sivil toplumca düzenlenen organizasyonlarda ve görüşümüze başvuran medya mensuplarıyla yaptığımız röportajlarda, projemizi paylaşarak yanıt verdik. Ancak "soylulaştırma", "rant projesi" gibi sözcüklerle başlayan etik dışı ithamların dozajı artırılarak, "ayrımcılık", "asimilasyon" iddialarına ulaşınca, bu bilgilendirmeyi yapma gereği duyduk. Projeye muhalefet eden kimseler, yapılan toplantılarda uzlaşmaya yönelik hiçbir adım atmadı. Birçok prosedürden geçen ve taraflarının üzerinde anlaştığı projenin baştan ele alınması gibi makul olmayan isteklerde bulunup bölge halkının refahı için birlikte çalışmanın koşulunu, Fatih Belediyesi yetkililerinin mevcut projeyi yok sayan bir protokolü imzalamasına bağladılar. Bu dayatma kabul görmeyince bölgede villaların yapılacağı, insanların sürüleceği gibi gerçekdışı bilgileri kamuoyuna yaydılar. Sulukule, iddia edildiği gibi 1000 yıllık bir yerleşim birimi olsa da projenin gerçekleşeceği Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri, tarihi Sulukule değildir. Tarihi Sulukule, birçok tarihsel dokümanda da gösterildiği üzere Vatan Caddesi ile Topkapı arasındaki bölgededir. Prof. Dr. İlber Ortaylı ve birçok tarihçimiz bunu doğruluyor. Romanlar 1950'lerde Vatan Caddesi inşaatı sırasında Neslişah ve Hatice Sultan Mahallelerine geldiler. Bölgede yaşayanların üçte ikilik bir bölümünün kiracı ve işgalcilerden oluşması ve birçok evde mülk sahipleriyle yaşayanların birbirlerini hiç tanımıyor olmaları da projeye muhalefet edenlerin bölge için "yeni bir tarih" yazmaya çalıştıklarını gösteriyor. Bölgede zenginlerin oturacağı villalar değil, brüt alanı 75, 90, 105 ve 120 m≤'lik konutlar yapılacak. Üstelik proje bölge halkının istekleri doğrultusunda defalarca değiştirildi.
Bugüne dek neler yapıldı? Binlerce yıllık bir tarihi olan, ancak yoğun göçle sağlıksız yapılaşarak bu eşsiz mirası tükenen Fatih'te, böyle projeleri hayata geçirmek her şeyden önce bu şehre borcumuzdur. Fatih'in halen yüzde 20'lik bir bölümü yenileme alanı olarak ilan edildi ve proje alanı bunun küçük bir parçasıdır. Fatih Belediyesi, 2005 Temmuz'unda bölgede sosyal doku analizi yaptı. Bu çalışmada, çeşitli demografik veriler, hangi evde kaç nüfus yaşadığı, konutların tapu ve imar kayıtlarında kime ait göründüğü tespit edildi. Yaklaşık 91 bin metrekarelik alanda 3,430 kişinin yaşadığı ve bunların sadece yüzde 17'sinin kendisini Roman olarak tanımladığı belirlendi. Nüfusun geri kalanı Anadolu'nun bir mozaiği gibidir. Bölgede 383'ü kiracı toplam 620 aile yaşıyor, ev sahiplerinin bir kısmı başka yerlerde yaşıyor ve buradaki evlerini kullanamıyor, hatta evinde kimin oturduğunu bilmiyor. Birçok kiracı, avlulardaki baraka ve odunluklarda barınıyor. Tarihi sokak siluetlerinin korunduğu avan proje bölge halkının yaşam alışkanlıkları dikkate alınarak hazırlandı. Hak sahipleriyle önce ada bazında, sonra tek tek görüşüldü ve bugüne dek mülk sahiplerinin yüzde 82'siyle, aralarında projeyi eleştirenlerin kurduğu derneğin başkanının da bulunduğu 340 kiracıyla anlaşma sağlandı.
Kiracılara konut veriliyor Projenin hedefi mahallede ikamet edenlerin mahallede kalmasını sağlamaktır. Alanda mevcut hane sayısı kadar hane üretilecektir. Bu da, buradan hiçbir ailenin başka bir yere gönderilmediğine açık delildir. Yeni yapılacak konutlar, mülk sahiplerine verilecek. Alanda konut edinmeleri mülkiyet açısından mümkün olmayan 340 kiracıya TOKİ'nin Taşoluk konutlarından çekilişsiz edinme hakkı sağlanarak, 15 yıla yayılan makul taksitlerle ev sahibi olma seçeneği sunuldu. İsteyen kiracılar kura çekerek evlerinin kapı numaralarını belirledi. Proje kapsamında ev sahiplerine 400, kiracılara 300 YTL yardım yapılıyor. Kiracı ve mülk sahipleri yeni konutlarının ödemelerine, bu konutlara taşındıktan sonra başlayacak. Proje, halen ev sahipleriyle anlaşmaların sürmesi, kiracıların evleri boşaltmasının beklenmesi gibi nedenlerle bekleme aşamasında.
Projenin sosyal ayağı Platformun bölge için sosyoekonomik bir çözüm olarak önerdiği "kapasite geliştirme" teklifinin müzisyenliğe ve dansa indirgenmiş olması ironiktir. Bölgede yaşadığı iddia edilen eğlence kültürü, 1990'lı yıllarda sona erdi. Bölge halkının kalkınmasını yalnız müzik ve dansa bağlamak, buradaki yoksulluğu romantize ederek çözümsüzlüğe bir düğüm daha atmaktır. Projeden etkilenecek ve bu hünerlere sahip olmayan yüzlerce aileyi hiçe saymaktır. Kaldı ki, projede bu nokta gözardı edilmedi ve çok amaçlı salonların yanı sıra faaliyetlerini üniversite desteğiyle yürütecek meslek edindirme ve müzik eğitimi atölyelerini kapsayan bir kültür merkezi öngörüldü. Muhalif platformların yapıcı katkıda bulunmaması nedeniyle, Fatih Belediyesi daha fazla zaman kaybetmeden projenin sosyal ayağını güçlendirecek çalışmalara başladı. Halen 50 genç kadına, sertifikalı genel dikiş kursu veriliyor ve programa devam edebilmeleri için İŞKUR desteğiyle günlük 8-10 YTL harçlık sağlanıyor. Ayrıca 20 genç erkeğe, İBB'nin Zeyrek'teki Ahşap Atölyesi'nde ahşap ustalığı kursu verilecek. Bu gençler Zeyrek ve Süleymaniye'de ahşap evlerin yenilenmesi çalışmalarında istihdam edilecek. Bölgede isteyenlere İTKİB desteğiyle kurs verilmesi için bir çalışma devam ediyor. AB'nin istihdam hibe programlarına da bir projeyle başvuruldu.
Bölge halkı projeyi destekliyor Bölgedeki vatandaşların çok büyük çoğunluğu, yapılan dezenformasyona karşın projeye inandı. Konut sahiplerinin dörtte üçüyle, kiracıların tamamıyla anlaşma yapılması kamuoyu desteğini gösteriyor. Bölgede mülkiyet haklarına, kültürel haklara, insan haklarına, şehir hak ve hukukuna uygun bir proje gerçekleştiriliyor; kimseyi mağdur etmeyecek ve dışarıda bırakmayacak bir anlayışla çalışılıyor. Hem mülk sahiplerini hem de kiracıları gözeten seçenekler sunulması, projeyi dünyada uygulanmış örnekler arasında sosyal yönü en güçlü proje kılıyor. Yenileme projelerinin tüm dünyada olduğu gibi Fatih'te de tartışılması olağandır. Ancak, bu tartışmanın gerçekler maniple edilerek yürütülmesi, her şeyden önce bölge halkına zarar veriyor. Projenin sosyal ayağı bugün hâlâ samimi katkılara açıktır. Şehrin özgün kimliğinin sürdürülebilir kılınmasını isteyen herkes, projenin temelde kent ve kentliler adına pozitif bir girişim olduğunu anlayabilir.
MUSTAFA ÇİFTÇİ: Fatih Belediyesi, Yenileme Projeleri Koord.
11 Mayıs 2008 Pazar
5 Mayıs 2008 Pazartesi
Dün Diva Sulukule'deydi
diyecektik ki bir baktık Sezen Aksu mahalleyi ziyarete geldi, bir sürpriz de Ahırkapı-Koçani orkestrasından gelince gene unutulmaz bir gün yaşandı Sulukule'de
şenlikli, unutulmaz nice mutlu günlere
sulukule platformu
http://www.ntvmsnbc.com/modules/habervideo/video.asp?CatID=0&VideoSearch=sulukule&NewsType