Sulukule'deki kentsel yenileme projesiyle ilgili bir meclis soru önergesini yanıtlayan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, mahallenin, Osmanlı mimarisiyle yeniden şekilleneceğini ve bu yapı tiplerinin üniversite öğretim üyesi olan proje tasarımcıları tarafından belirlendiğini açıkladı.
Bakanın bu açıklamalarının kafalardaki sorulara bir cevap olmadığını, tam tersine daha büyük endişelere mahal verecek sözler olduğunu belirtmek istiyoruz.
TARİH
1. Dünyada binlerce yıllık kent olarak adlandırılabilecek iki yerleşim
alanından biri olan İstanbul'un merkezinde, Tarihi Yarımada'da sürdürülen yenileme projelerinin her biri mimarlık skandalı niteliğinde.
Örneğin Süleymaniye'de, Kiptaş tarafından insanlardan arındırılan ve yeni sahiplerinin yatırım ihtiyacını karşılamak için yıktırılan sapasağlam tescilli binalar, İstanbul gibi bir kentin nasıl bir inşaatçı mantığına teslim edildiğini ortaya koyuyor. Süleymaniye Projesini onaylayan Koruma Kurulu bile, bu yıkımar konusunda suç duyurusunda bulundu, ama ne yazik ki, iş işten geçtikten sonra!... Ya suça daha fazla iştirak etmemek icin, ya da tarihi bina katliamı gercekten onların bile yüreğini sızlattığı için. Çünkü malum, kurullar, “koruma”dan çok, “yıkıp yenileme” amacına hizmet ediyorlar...
Bölgelerde tescilli binaların bile yıkılarak yerine, UNESCO’nun uyarılarına aldırış edilmeden taklit Osmanlı evleri yapılması, konutların yeni sahipler için yapıldığının göstergesi. Çünkü, buraların değerleneceği bilgisini “içeriden” alıp yatırım yapan “müşteriler” eski binaları tercih etmiyor.
Nitekim Sulukule projesinde de, tescilli sivil mimari örneği sayısının düşük gösterilmesi, tıpatıp aynı nitelikte onlarca başka evin es geçilmesi de bunu gösteriyor.
Kültürle ilgili en üst düzeydeki kamu görevlisi olan Sayın Bakan, neden kültürü yok sayan bir inşaatçı mantığı ile yalnızca fiziksel mekanı dönüştürmeyi hedefleyen bu ilkel mimarlık uygulamasını destekliyor?
2. Sultanahmet otel inşaatında yaşanan skandal bu kez de Sulukule’de tekrarlanmak üzere. Projede, evlerin altı bütünüyle otopark olarak öngörülmüş. Oysa, mahallenin, Bizans ve Osmanlı zamanlarında çok önemli bir yerleşim alanı olduğu biliniyor. Türkiye'nin 1982'de imzalamış olduğu UNESCO Konvansiyonu, yer
altındaki arkeoljik varlıklar araştırılmadan yeni inşaat yapılamaz diyor.
Ayrıca surların bulunduğu bölgede yapılacak inşaat faaliyetlerinin de bu konvansiyona göre DKMK ile haberleşerek yürütülmesi
gerekiyor. Dahası, TC yasaları uluslararası normların dikkate alınmasını
gerektiriyor.
Oysa, bölgedeki kalıntılar hic bir zaman araştırılmadı. Bazı kaynaklara gore, 569-570 yıllarında inşa edilen Deuteron sarayının, Sulukule'de olması yüksek bir olasılık.
Sulukule'ye tarihi adını veren "su" yun, yani bir zamanlar Bayrampaşa sırtlarından kopup gelen Lycos deresinin suyunu toplayan Bizans sarnıcının üzerine, iki yıl kadar önce inşa edilen yüzme havuzu kompleksi ise başka bir skandal... Bu kompleksin inşası ne tesadüftür ki, Sulukule'nin yenileme alanı ilan edildiği günlere rastlamıstır!... Yatırımcıların ilgisini cekmek, bölgenin değerini artırmak ve proje sayesinde yerlerinden edilecek Romanların yerine mahalleye yeni yerleşecek olanlara bir cazibe merkezi olusturmak icin... Yanina bir de alisveris merkezi ve otel insa ettiniz mi, işte kültür, işte "çağdaş" yenileme!... Üstelik de “sosyal”!...
Fatih Belediyesine ve tabii ortaya çıkan projeye göre, arkeolojik kazıya şimdilik gerek yok. Ama, inşaat kazıları sırasında, dozerlere, ekskavatörlere tarihi birşeyler takılırsa, ne yapılması gerektiğine o zaman karar verilecek!
Yoksa, aynı Sultanahmet örneğinde olduğu gibi, bölgenin etrafı perdelerle çevrilip, kalıntılar rahat rahat yok mu edilecek?
SOSYAL, EKONOMİK, KÜLTÜREL SORUNLAR
3. Yüzlerce yıldır Sulukule’de yaşayan insanları zararlı yaratıklar gibi gösteren:
-Onları, “siyah ve esmer vatandaşlar” olarak niteleyen ve hem savcı hem yargıçmış gibi “kötü şeyler yapıyorlar” yargısında bulunan zihniyetle (TOKİ Baskanı Erdoğan Bayraktar, bkz. Ekonomist Dergisi 12 Kasım 2007) ;
-Projenin mahalle sakinlerinin ve sivil toplum kuruluslarinin katılımıyla, mahallelilerin ihtiyaçları doğrultusunda gerçeklesmesi için mücadele veren STK’ları, “daha fazla istifade etmek isteyen provokatör ve kışkırtıcılar” olarak tanımlayan anlayışla (AKP Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in basın toplantısı, bkz. Yeni Şafak 27 Aralık 2007);
-Yine STK’ların yenileme projelerine muhalefetini, “uyuşturucu ve kadın satıcılarının” kendi çıkarlarını korumak için harekete geçmesi olarak kamuoyuna sunmaya çalışan kamu şirketi yoneticisiyle (yine TOKİ başkanı, bkz. Milliyet 18 Kasım 2007)
- Sulukule’nin, Osmanlı orta ve üst tabakasının ikamet ettiği bir mahalle olduğunu, bütün tarihi verilere rağmen ıspatlamaya çalışarak sürgün ve yıkımları doğrulama uğraşına giren; mahallelinin Sulukule adıyla anılmaktan “aşırı derecede rahatsiz” olduğunu iddia ederek hem tarihten gelen bu adı, hem de orada yaşayanları aşağıladığının ayırdına bile varmayan Fatih Belediyesi’yle (bkz. http://www.fatih.bel.tr/kate_detay.asp?id=46&tur=387)
ve daha saymakla bitmez gaflarla, bilgisizlik veya çarpıtmayla oluşturulan “sosyal” projenin, insanlari sürmesinden, yaşam biçim ve çevrelerini değiştirmeye zorlamasından ve oradaki kültürü yok etmeye çalışmasından başka bir şey beklenebilir mi?
4. Bölgede yaşam ekonomisi de altüst ediliyor, orada bir arada yaşamaktan doğan iş kaynaklarının yanısıra, kültürlerini yeniden üretme yolları da kesiliyor. İnsanların evlerini satmaya, kiracıların yer değiştirmeye zorlanması yaşama, barınma ve insan haklarına aykırıdır. İnsanların yaşam biçimlerine müdahale eden, birlikte ve dayanışma içinde yaşamaları sayesinde sürdürebildikleri Roman kültürünü, bölünerek ve dağıtılarak uzun süre sürdüremeyecekleri açıktır. Bu uygulama açıkça ayrımcılık ve asimilasyondur.
Bir kültür bakanı, bu ayırımcılığı ve en az bin yıl öncesine dayanan bir kültürün yok edilmesini nasıl destekleyebilir?
5. Öte yandan, bölgeyi yenileme alanı ilan edenler de, projeyle ilgili karar organlarında yer alanlar da , bölgeye yatırım yapanlar da, ya aynı kişiler ya da onların yakınları olan partililerdir. Hatta aralarında rant için kavgalar bile çıkmıştır (bkz. http://www.haberfatih.com/detay.asp?hid=1213).
Bir kültür bakanı, sokaklardan saraylara koca bir imparatorluğu nağmeleriyle dolduran, uluslarası kabul görmüş müziğiyle dünyada tek olan, dünyaca ünlü müzisyenler yetiştiren bu mahallenin , nasıl olur da rant için yok edilmesine göz yumabilir?
Buranın, insanlarıyla birlikte yaşaması ve yaşatılması için, bir kültür ve turizm merkezi haline getirilip sakinleriyle birlikte kalkınması için nasıl olur da fikir beyan etmez, kavgasını vermez?
Yenilemek veya “nezihleştirmek” için değil de “iyileştirmek” için bir proje yapılmasını talep etmez?
MİMARİ
6. Bakan, kurul çalışmalarında surların gabari olarak dikkate alındığını
söylüyor. Böyle bir yaklaşım kültürle ilgili bir konuda yeterli olabilir mi?
Surlara bir yönetim alanı olarak bakılması gerekli. İstanbul'un Kara
Surları, dünyada tarihsel topografyasını, bostanları, anıtları, mahalleleri
ile koruyabilmiş tek örnek.
Tarihi mirasa , basit bir toplu konut şirketi yöntemi ile, iş merkezi, tatil köyü, rezidanslar, gibi, tek tip yani homojenleştirici bir mimarlık ve şehircilik mantığı ile yaklaşılamaz. Oysa, Sulukule projesi, buraya yama gibi bir toplu konut sitesini sığdırmayı öngörüyor.
7. Bakanın açıklamasında yer alan Osmanlı mimarisi tarzı ne demektir?
Sulukule için hangi dönemin Osmanlı tarzı esas alınmaktadır? Bir kültür
bakanı mimarlık ve kentsel tasarımla ilgili bir fikri bu şekilde
sorgulamadan, kamusal işlevini yok sayacak bir biçimde kullanabilir mi?
"Surlara uyumlu konutlar" başlığı altında mimari düşünce ve sorgulama alanını kapatan, “ben yaptım oldu” mantığıyla üretilen projelerin nasıl bir sonuç vereceği ortada. İstanbul gibi bir kentin böylesine dar bir perspektiften, homojenleştirici inşaatçı mantığı ile yönetim planı olmadan, uluslararası normları, yasaları çiğneyerek, katılımcılığı kale almadan, yaratıcı fikirlere açılmadan dönüştürülmeye çalışılması, geçmişteki tepeden inmeci uygulamalarda olduğu gibi yalnızca küçük bir azınlığı zengin etmekten başka bir sonuç yaratmayacak.
Oysa gelişmiş dünya, sonuçların hep aynı olduğunu görerek bu yöntemleri çoktan geride bıraktı.
Projelerin insanlar için yapılması dileğiyle
Sulukule Platformu